KUR'AN ARAŞTIRMALARINDA ÖNEMLİ ÇALIŞMALARA İMZA ATAN YAZARIMIZ MÜKREMİN KIZILCANIN SON MAKALELERİNİ BURADAN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ

 

http://icmaiummet.blogcu.com/


ONUN ŞAH DAMARINI MUTLAKA KESERDİK”



Mekke de inen Hakka suresi Kur’anı kerimin ne olduğu konusunda belağatin fesahatin en üst seviyesinden insanlara seslenmekte ve o günün densiz ve seviyesiz şirk erbabı ile küfür bataklığından çıkamayan, çıkarmak için elini de uzatmayan üstelik bulunduğu çamur deryasından o pak elçiye çamur atan talihsizlere sözlerin en ağırını söylemekte ve Allah c, kendisine atfen laf uyduracaklara tehditlerin en acısını tattırmaktadır. Şimdi bu surenin 38 ile 52. Ayetler arasında bir gezinti yapalım ve o günleri Allah’la konuşurmuş gibi yaşamaya çalışalım:
38.39.40. “Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. “
Ayetin mealindeki parantezleri kaldırdığımız zaman “Kur’an o elçinin sözüdür” manası çıkar ki buradaki elçiden asıl adıyla ”rasül”den murat Hz Cebrail’dir. Okuyucu burada ilk bakışta kur’anın elçinin yani peygamberin sözü olduğu gibi bir yanılgıya düşebilir, bu bakımdan dikkatli olmak lazımdır. Meal okurken bir şeye, sormadan karar vermek ve hüküm çıkarmak asla doğru olmaz. Kur’anın bazen ayetleri yine başka bir ayetle tefsir edilmektedir. Mesela Yukarıdaki ayette geçen “elçi”den maksadın Cebrail olduğu Tekvir suresindeki şu ayetlerle tescil edilmektedir;
19.20.21.”O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.”
Allah c ın bildiğimiz bilmediğimiz her şeye yemin ederek, “(Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. “ buyurduğu ayette ki elçiden kastın Cebrail a.s. olması durumunda tekvir suresinde ki ayet bunu desteklemektedir. Bu elçiden kastın Peygamberimiz a.s. olması da muhtemeldir ki bu takdirde de mana, “o elçinin diliyle insanlara kendi dillerinde aktarılan Allahın sözü” demektir. Her iki durumda da yani elçiden maksat Cebrail a.s. de olsa, Rasülüllah a.s. da olsa onlar Allahın sözünü kendi dilleriyle insanlara aktaran aracılardır. Aksi halde kendilerinden en ufak bir laf katmaları durumunda başlarına gelecekler, aşağıda müthiş anlatımlarla gelecektir. Nitekim Rasülüllah efendimiz, sağlığında kendisinden hadis yazılmasına karşı çıkmıştır, bunun en önemli sebebi o yıllarda henüz ezberlerde bulunan ve kitaplaşmamış olan Kur’an ayetleriyle kendi sözünün karıştırılma korkusudur. Eğer böyle bir şey olsaydı Allahın büyük tehdidiyle karşı karşıya kalırdı, efendimizde bunu biliyordu. Sonuçta halifeler zamanında kur’an kitaplaşmış, daha sonra ki yıllarda da hadislerin yazım ve rivayetine geçilmiştir.
41. “O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!”
Gerçeklerle yüzleşmek istemeyen nankörler kur’ana Allahın sözü demekten sakınarak kendilerini illa da bir şey demek zorunda hissettiklerinde akıllarına ilk gelen iftiralardan birisi “O, bir şair sözü” demek oluyordu. İçlerinde koca bir 40 yıl geçiren ve hiç şiir söylemeyen arkadaşlarına şair demelerinin bir nedeni de zamanın bütün şiir ve edebi eserlerini alt ederek en yükseklere asılmış olmasıdır. Evet, kur’anı kerim manzum şiir değildir, mensur bir eserde değildir, o, ikisinin arasında bir edebiyat şaheseridir. Yüzlerce ayeti aynı harfle başlatıp aynı harfle bitiren, harf, kelime ve cümle dizileriyle tüm zamanların yazı ve yazıtlarını ikinci lige atan bir ilahi mesajlar topluluğudur.
42. “Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!“
Bazı şirk ve küfür yobazları da kur’an ayetleri için “Bir kâhinin sözü” diyerek kurtulacaklarını sanıyorlardı. Hâlbuki biliyor ve görüyorlardı ki o son elçi hiçbir zaman fal bakmamış, gelecekten haber verme teşebbüsünde bulunmamıştı. Yüce mevlamız kur’anın kimden sadır olduğunu tek cümleyle şöyle anlatıyor;
43.”O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.”
Eğer tebliğ eden peygamber a.s., kur’an uydurma değil, onun içine bir tek kelime katma teşebbüsünde bulunması durumunda bile Allah c, neler yapacağını bakın şu ayetlerde nasıl anlatıyor;
44,45. “Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
46. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
47. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.”
Evet, Allah c, kendisine yalan ayet uyduracak ve ya teşebbüs edecek kişinin dilini kurutarak o gücü ondan alacağını, ardından da can damarını keserek canını alacağını çok sert biçimde izah ediyor.
Kur’an şiir değildir, büyü değildir, insan sözü değildir, Cin sözü değildir, içine beşeri lafların karıştığı bir kelam değildir. Peki, kur’an nedir? Cevapları bu son ayetlerdir;
48. “Şüphesiz Kur’an Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.
49. Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.
50. Şüphesiz Kur’an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir.
Kur’anın mesajına inanmayanlar dünyada da Ahirette de pişmanlık, hasret ve dövünme içinde olacaklardır. Bu kesin bilgiye, müminlerin öğüt kaynağına iman etmeyenler elbette bulunacaktır ve Ahirette ki pişmanlıkları asla fayda vermeyecektir.
51.” Şüphesiz Kur’an gerçek kesin bilgidir.”
“kesin bilgi”nin karşılığı ayetin aslında “hakkalyakin” olarak geçer. Hak doğru, yakin gerçek demek olup bileşimiyle kesin bilgi elde edilir. Kesin bilginin elde edilmesi üç aşamalı olup en edebi bir tarzda Tekasür suresinde anlatılmıştır;
“5. Hayır, kesin olarak bir bilseniz... 6. Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. 7. Yine Andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz 8. Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?”
Bu ayetlerden 5.de geçen “kesin olarak bilme”nin aslı “ilmelyakin”, 7. Ayetteki “kesin olarak görme”nin aslı ise “aynelyakin”dir. Yani kesin bilgiye ulaşmanın yolu üçtür; 1-İlmelyakin, öğrenerek kesin bilgiye ulaşmak, 2-Aynelyakin, görerek kesin bilgiye ulaşmak , 3-Hakkalyakin, yaşayarak kesin bilgiye ulaşmak. Kişinin kalbinin bir iman esasında ve ya başka bir şeyde tatmin olması için insanın kabiliyetine göre bu üç aşamanın ilk ikiden birisi yeterlidir. Mesela biz Müslümanlar Kur’anın ilahi bir mesaj olduğuna birinci aşama olan bilgiyle yani peygamberimiz aleyhisselamın bildirmesiyle kesin olarak inanırız. Peygamberimizin sohbetine kavuşanlar ise gözleriyle görerekte bu imana ulaşırlar. İlimle ve Gözle sabit olan bir şeye iman etmeyenlerse ancak yaşayarak hakkalyakin iman ederler ki bu da Ahirette imansızlar için gerçekleşir. Ancak şu Dünyada da Müslümanlar için ve tüm insanlar için hakkalyakin imana erişmenin yani kesin bilgiye ulaşmanın çok kolay ve yakınımızda bir yolu mevcuttur, o da Kur’anı kerimdir.
52. “O halde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.”
Bu ilahi emir üzerine biz aciz kullarda kendisini yine zatının öğrettiği aşağıdaki kelimelerle sena ederiz;
“Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler” araf 43
“Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.” Saffat 180

This website was created for free with Own-Free-Website.com. Would you also like to have your own website?
Sign up for free