Yumuğin/Alacin Kilisesi ve Göde kurum  Şapeli-GÜNEYYURT

O gün Ermenekte bulunan Maraspulla mağarasını gezdiler Hans ve Hasan, Hans, Dünyanın en uzun yeraltı nehri ve Mağarasını hayretle izledikten sonra Yetkili arkadaşa teşekkür ederek ayrıldılar.

İki arkadaş, bu yöreyi üç gün boyu doya doya gezdiler, Barajları, Mesire yerlerini, doğal alanları ve Antik değerde ki kültürel mirasları  hayranlıkla seyrettiler.

Hansın en çok ilgisini çeken iki yer onun aklından hiç çıkmamacasına yer etmişti; Hans bu iki görkemli mekandan bol miktarda resimler ve klipler kaydetti;

1-Başyayla ve İzvit Kebeninde ki olağanüstü güzellikte ve şekillerde ki kaya manzaraları
2-Güneyyurdun üzerinde bulunan  Kuşakpınarda ki Yumuğn/Alacin Kilisesi ve Göde kurum da bulunan adı konmamış Şapel...

Ermenek ve genellikle Taşeli yöresinde hatta Anadolunun tüm kayalık yerlerinde bu tür Kayalara oyularak yapılan kaya kiliseleri, Şapeller ve Mezarlar antik Dünya da Müminlerin neden böyle yerleri tercih ettikleri hala bir muamma olarak önümüzde durmaktadır.

Bu tür yapıtlarla ülkemiz en fazla Kapadokya bölgesiyle tanınmakla beraber Ermenek yöresininde hiç oradan geri kalmadığı söylenebilir şöyle ki; Yalındal ile Çatalbadem arasında bulunan beyaz alanlar adeta Nevşehirde ki vadileri andırmaktadır, Başyayla ve İzvit kebeninde ki otantik kayalar çok yakında bir çok Peri bacasına gebe olarak gözükmektedir, Ermenek te, Sarıveliler de ve özellikle Kuşakpınar da ki ve Göde kurum  da ki şapeller ve Oyma kiliseler hiç te Ihlaradan geride değildir.

Bu tür antik eserler genellikle hz İsa ile Hz Muhammed a.s. arasında bulunan Fetret devrinde yapılımştır, Havariler hz isadan aldıkları mesajarı ve incili vaazetmek için Dünyanın dört bir yanına dağılmıışlardır hatta Havarilerden Aziz Barnabas'ın Aziz Pavlusla beraber bu bölgeye defalarca geldikleri ve Şakirtleri pekiştirdikleri Mukaddes kitapta yazılıdır.

İlk iman edenler genellikle zayıflar olduğundan kuvvetli, zalim hükümdarlardan kaçan mazlum miminler bu tür doğal kalelere sığınarak ibadetlerini aksatmamaya çalışmışlardır, özellikle Ermenek yöresinde bulunan bu tür eserleri Anamiryum kırallarından kaçan mazlum müminler inşa etmişlerdir.
Bu eserlerin meydana gelmesinde ki en önemli diğer bir faktör de; Hz İsa'dan sonra Ruhbanlığın ortaya çıkarılarak Tasavvufi akımların Hıristiyanlıkta alabildiğince yayılmasdır ki dini daha sofiyana yaşamak isteyenler insanlardan uzak yerleri tercih etmişler ve bu tür eserleri vücuda getirmişlerdir kıi rahat rahat münzevi bir hayat sürebilsinler.

Hans;  Ruhbanlığın sonradan ortaya çıkarıldığını da nereden çıkarıyorsun Hasan?

Hasan; değerli arkadaşım Hans, bu konu Kur'anda özellikle yer almaktadır şöyle ki;
 
Hadıd
(27) Sonra bunların peşinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa'yı gönderdik, ona İncil'i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah'ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükafatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.

Hans; Avrupa da bu tür yapıtlara rastlamak imkansız gibi hasan, bunun nedeni de sanırırm Dinlerin beşiğinin orta doğu olması ve avrupaya Dini tebliğlerin geç ulaşması.

Hasan; Dinlerin beşiği olduğu kadar Medeniyetlerinde beşiği oluşu tabi.. mesela Güneyyurtta gezdiğimiz İkizin  bir Hitit anıtıdır, Kuşakpınarda ki Yumuğin Kilisesi ise Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında yapılmıştır.
Hans; Hasan kardeşim İncil Vaizi bu iki önemli Havarinin burada ki günlüğünden biraz bahseder misin?




Havari Barnabas ve Pavlus'un Ermenek Seyahatları/1

Kutsal Topraklar, Kudüste ve civarın da Peygamberliğini ifa eden hz İsadan sonra Havarileri İncili insanlara vaazetmek için çaba sarfediyorlardı, ancak hz İsaya yaptıkları gibi bunlarada rahat vermeyen Yahudiler daima tacizde bulunarak huzur vermemeye başladılar, bunun üzerine Havariler Dünyanın çeşitli yerlerine yelken açarak irşada devam ettiler.

Yeruşelim dışında ilk merkezleri Antakya diyebiliriz, ayrıca burası o zaman Yunan/Roma devletinin başkentidir.

Aziz Barnabas ve Aziz Pavlus  Antakyaya gelirler ve burada Tevhidi anlatmaya başlarlar, ancak burada ki Put tapıcı ve  yapıcılarının işine gelmez ve onlara karşı çıkarlar Allah cc üçüncü bir Havari/Rasül daha gönderir Antakyaya, o da Simun'dur ama yine Menfaatperestler tevhide barikat kurarlar, tek yerli destekçileri Habibü neccardır. Ve bu  mümin zatın canına kıyarlar.

Havarilerin Antakya  seyahatlerini ve karşılaştıkları durumu mükemmel bir biçimde Yasin suresinde Allah taala hz şöyle anlatıyor bizlere;

Yasin;  13. Onlara, şu şehir (Antakya) halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.

14. İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler.

15. Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.

16. (Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.

17. "Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler.

18. (Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.

19. Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz.

20. Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!"

21. "Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir."

22. "Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz."

23. "O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefâati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar."

24. "İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum."

25. "Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin."

26. Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!"

27. "Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını !"

28. Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik.

29. (Onları helâk eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.

30. Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar.

31. Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helâk ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler
.

Havari Barnabas ve Pavlus'un Ermenek Seyahatları/2; Havariler Silifke ve Ermenekteler.



Havari Barnabas ve Pavlus'un Ermenek Seyahatları/2

Antakyada Müminlere zulmeden Putperestler Rasüllere rahat vermezler, onlarda az sayıda müminin bulunduğu yerlere açılırlar mesela; Frigya, Kapadokya, Galatya, Tarsus, Selevkos, Efesus, Pamfilya ve hatta Selaniğe kadar Roma topraklarını dolaşarak Şakirtlere sohbet ederek onları imana bağlamaya çalışırlar.

Burada bizim anlatacağımız bölüm, Arkadaşım Hansa gezdirdiğim Taşeli Ermenek havalisinde bulundukları zaman zarfındaki yer ve mekanlara  dairdir.

Aziz Barnabas ve Aziz Pavlus, yeni ahitte (incil) ve antik kaynaklarda yer aldığına göre Selevkos(Silifke) den sonra İkonium'a(Konya) gelirler ve buradaki belli, merkezlerden Sille ve Listraya (Yollarbaşı) uğrarlar. Konya da şu anda ki bulunan Kilise Aziz Pavlus adına inşa edilmiştir ve bu adı taşımaktadır.

Bu iki Havari buradan Malya (Alahan) üzerinden Ermenek'e geçerler, Alahanda ki muhteşem Manastır 440 (tahmin) yılında onların anısına yapılmıştır. Bazı kaynaklara göre buradan sonra Aziz Pavlus ayrılarak Efesusa (Efes) hareket etmiş Barnabas ise Aziz Paul ile Taşeli'ne devam etmişltir.

Barnabas'ın Paul ile beraber Mut'a inmeden Philedelphia (Akçaaalan) üzerinden Ermenek'e gelmiş olma ihtimali daha yüksektir. Yukarı çağlara 10 km mesafede ki  Karamana bağlı Akçaalan köyünden sonra Ermenekten ilk Sipidya(Yukarıçağlar) ya gelirler, burada bulunan müminler Barnabası görünce bir kurban kesmek isterler ama aziz, buna kesinlikle izin vermez ve; ibadet sadece Allah içindir diye mani olur.

Azizler, Ermenek bölgesinde bulunan ve İsauria/Dekapolis denilen 10 kentcikte faaliyette bulunarak Tevhid inancını aşılamaya çalışmışlardır. O sıralarda Hz isanın tebliğ ettiği tevhid akidesi Romalıları tam ortadan ikiye bölmüştü, her peygamber de olduğu   ona da önce  zayıflar inanıyordu  başta ve Kuvvetliler onlara her eziyeti reva görüyorlardı, bu nedenle Müminler kayaları oyarak Küçük Şapeller, Kiliseler ve Keşiş odaları yaparak Allaha rahatça ibadet etmeyi başarıyorlardı.

İşte bu tür Mabed, Kaya mezarı ve Kiliselkerle doludur Taşeli yöresi..bunlardan bazıılarını şöyle sıralayabiliriz;
 Güneyyurt Kuşakdağlarının en sarp yerinde bulunan Göde kurum Şapelleri ve Keşiş odaları vb.
 Gargara/Güneyyurt Kuşakpınarda ki Alacin Kilisesi,
Güneyyurt’un Kuzeyinde-ALAKİLİSE
Yukarıçağlarda (Sipidya) antik bölgesi ve yerleşimi.
Ayhatun: Nadire’de Göksu’nun kolunun çıktığı yer ve çevresindekiler
Aybaham: Kazancı yaylasında
 Aykadın: Dekeçatı-Kamış yolunda
 Ayairini: İrnebol’da   
Yumrutepe eteklerinde –İNÖĞLESİ   Kaya Manastırı ve Kilisesi 
Güneyyurt yolu üzerinde “KİLİSE”
Karşıyaka (AKMANASTIR)- Pınarönü Özlüce köyü arası
 Dekeçatı yaylası-Damlaçalı KİLİSESİ
 Uğurlu Köristanı
Çukurbağ ve Fariske Köristanları

Havariler yukarıda adı geçen mekanlar da ki Mustaz'aflara vaazlarıyla manevi güç vermek için en az bir ay bu havalide kalırlar, sonra Aziz Paul Tarsusa, Aziz Barnabas ta  Pamfilya (Antalya) üzerinden Kıprısa giderek vazifelerine devam ederler.





 
Peygamberlerin Tevhid Mücadelesi

Hans; şurası benim tek yanılmaz gerçeğimdir ki, Hz Âdem’le başlayan süreçte bu güne kadar mücadele daima Tevhid/Tek Allaha ve Putlara tapanlar arasında geçmiştir.

Frigya, Kapadokya, Galatya, Tarsus, Selevkos, Efesus, Pamfilya, Likya vb Dünyanın tüm köşelerinde Müminler zulme uğramışlar Zalimler ise onlar kaçtıkça kovalamışlar ve mazlumları kaya koğuklarına mahkûm etmişleridir.
Bunların en canlı örneklerinden birisi de Efes’te bulunan Yedi uyurlardır ki bunlarda zalim Roma imparatorundan kaçarak buraya sığınmışlar ve m. 5. asırda burada ebedi uykuya dalmışlardır.

Hasan; Değerli arkadaşım Hans, demek ki Kur’anda Ashabı kehf/Mağara dostları olarak geçen yedi uyurlar Son Peygamber Hz Muhammed’den yaklaşık 100 yıl önce yaşamışlar ve Tevhid mücadelesi yürütmüşler. Nitekim iki büyük Peygamber olan Hz Muhammed’le Hz İsa arasında uzun bir Fetret dönemi geçtiği tarihi kaynaklarda anlatılmaktadır ve Müminler en sıkıntılı dönemi bu devrede yaşamışlardır.
Burada Kur’anın kaydettiği ve iki peygamber arasında yaşanan ve Müminlere büyük zulümlerin yapıldığı iki olayı hatırlatmamız lazım.

1-Ashabı Kehf

Sizinde Mukaddes Kitaptan naklettiğiniz ve Efes’te bir makamları bulunan Yedi Uyurlar Kur’anda Ashabı Kehf yani Mağara arkadaşları olarak geçmekte ve Kehf suresinde anlatılmaktadır. Anadolu da birçok yerde onların makamları vardır ve en ünlüsü de Tarsus ta bulunandır.

Şimdi Kehf/Mağara Suresindeki, ayetlerden bir kaçını nakledelim;
 
10. Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, "Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır" demişlerdi.     
 
11. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık. (Onları uyuttuk)     
 
12. Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim.     
 
13. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.     
 
14, 15. Kalkıp da, "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?" dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.     
 
16. (İçlerinden biri şöyle dedi:) "Mademki onlardan ve Allah'tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın."

Mağara arkadaşlarından bahseden surede daha geniş bilgilerde vardır. Burada Yedi yiğit gencin Zalim Roma imparatoruna karşı Tevhidi haykırışları ve her şeye rağmen doğru imandan vazgeçmeyip mağaraya sığınarak Allaha yaptıkları dualar ve Allahın onları koruyuşu ibret alınacak bir Destandır.

2-Ashabı uhdud

Büruc suresinde,  Müminlerin Hendeklere atılarak yakıldıktan sonra etrafına dizilen Zalimlerin kahkahalarla seyredişleri anlatılarak  gelecek nesillere Allahın kelamıyla  aktarılmaktadır.
Bu olayda Ashabı Kehf gibi İki büyük peygamber arasında geçen uzun boşlukta/Fetret devrinde yaşanmıştır.

Büruc Suresinden;

3, 4, 5. Şahitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (müminleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lanetlenmiştir.     
 
6, 7. O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.     
 
8, 9. Onlar müminlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye layık Allah'a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah her şeye şahittir.     
 
10. Şüphesiz mümin erkeklerle mümin kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır. 

Görülüyor ki kendilerini dağ gibi ateşler yakmak için beklerken bile Tevhidden dönmeyen kadın erkek çocuk tüm müminlerin Hz İbrahim gibi sağlam bir İmanları varmış ki cayır cayır yanmayı göze alarak İmanlarından dönmemişlerdir.


Hans; Tevrat’ında, İncilinde Kuranında anlatmak istediği tek gerçek, Bir Allaha imanı sağlayarak inananların ebedi hayatlarını kurtarmaktır. Bana verdiğiniz Mealde ki Hz İbrahim’in Putçu babası ve onun kavmiyle olan kısa söyleşisini hiç unutamıyorum;
 
Saffat s.;

83. Şüphesiz İbrahim de onun taraftarlarından idi.     
 
84. Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti     
 
85. Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: "Siz neye tapıyorsunuz?"     
 
86. "Allah'ı bırakıp da bir takım uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?"     
 
87. "O halde Âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?"     
 
88, 89. İbrahim yıldızlara baktı ve "Ben hastayım" dedi.     
 
90. Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.     
 
91. İbrahim onların putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle dedi: "Yemez misiniz?"     
 
92. "Ne diye konuşmuyorsunuz?"     
 
93. Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.     
 
94. Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.     
 
95. İbrahim şöyle dedi: "Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?"     
 
96. "Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır."     
 
97. Kavmi, "Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın" dedi.     
 
98. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık. 

Hasan;  evet kardeşim! İşte Tevhid budur, Tek Allaha inanmak budur, tüm Peygamberlerin mücadelesi aynı gaye içindir. Bize düşen Peygamberlere ulûhiyet ve Rububiyet isnat etmeden ve aralarında ayırım yapmadan onların izinde çalışmaktır.


Mekke deki Yahudi ve Hıristiyanlar Kuran’ın doğruluğuna tanıklık ettiler


Hans ile Hasan keyifli bir Türkiye seyahatinden sonra Almanya ya döndüler. Anadolu’da ki ilk Hıristiyanların yaşadığı mekânlar ve şartlar Hans’ın ruhunda derin izler bıraktı. Bu konularda kitapçılardan kitap aramaya başladı. Bu yıl
İkinci sınıfına başladığı Evangelist Fakültesi onun için çok daha hareketli ve Kültürel olarak zengin geçeceğe benziyordu.

Hans Kur’an Tefsirini okudukça ne kadar büyük bir boşlukta olduğunu anlamaya başladı. Yaz tatilinde Hasanın verdiği beş ciltlik Tefsirli Mealden birçok sure okudu. Kur’anı Kerimin Hıristiyanlara ve Yahudilere hitapları, onlara topluca Ehli kitap/Kitap sahipleri denmesi, Mekke döneminde yani Hz Muhammed’in ilk yıllarında Ehli kitabın ona ve Vahyine tanıklık etmeleri onu çok derin hislere sürükledi.

Bu bağlamda Hans Hasana not aldığı şu ayetleri açtı;

Kasas; 52. Bu Kur’an’dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar.
 
53. Kur’an kendilerine okunduğu zaman, “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık” derler.

Ra’d; 36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız o’nadır.”


İsra;  107. De ki: “Ona ister inanın, ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.”
 
108. “Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir” derler.
 
109. Onlar ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını artırır.


Araf; 157. Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Hasan; Hz Muhammedin Mekke döneminde yani 13 yıllık dönemde çok büyük sıkıntıları oldu, nasıl ki Hz İsa a.s. nın Kudüs ve Yeruşelimde çektiği sıkıntılar gibi hatta daha fazla olarak üzdüler.
O sırada Mekke de insanlar 3 sınıf ve inanç halin delerdi.
1-Ehli kitap
2-Müşrikler
3-Hanifler
Hanifler, Hz İbrahim’in Tevhit akidesi üzere tüm Allahın peygamberlerine inananlardı, Son Peygamberi de hiç şüphesiz kabul ederek ona destek oldular.
Müşrikler, Kabeyi doldurdukları ve elleriyle imal ettikleri Putlara taparlardı. Bu gurup Rasülüllah’a tarihin en büyük sıkıntılarını verdiler. Bunlar adı üzerinde Müşriklerdi yani asıl büyük Yaratıcıya inanmakla beraber çeşitli kategorilerde sınıflandırdıkları putları da ona ortak koşuyorlardı.
Ehli Kitap/Hıristiyan ve Yahudiler ise büyük çoğunluk olarak Mekke de yaşayanları; bu Tevrat ve İncil de de anılan son Peygamberdir, diyerek ona sahip çıktılar, yukarıda ki ayetleri ek yoruma gerek kalmadan bir daha okumamız bizi bu konuda tam olarak aydınlatacaktır.
Evet, kısacası, Mekke deki Yahudi ve Hıristiyanlar Kuran’ın ve Hz Muhammed’in doğruluğuna, son peygamber olduğuna tanıklık ettiler


     
Yaratılışta Hz Adem ve Hz İsa aynıdır.
                                   

Hıristiyanların aklının almadığı çok önemli bir nokta var. Bu nokta her Hıristiyanın beyninde kazılıdır. Hz İsayı kabul eden Yahudilerde de aynıdır durum; kocasız bir kadından nasıl bir çocuk doğar?
         Bakire bir kızdan nasıl bir çocuk doğar?  İşte Ehli kitabı şaşırtan yani ana caddeden uzaklaştıran bu sorudur. Hepsi bilişrler ki Alla cc, Mutlak kudret sahibidir; gücüne erişilemez ve yaptıkları sorgulanamaz.
         Hasan Hansı bu konuda çok yokladı, onunda zihni allak bullaktı; Bakire bir kızdan bir erkek çocuk nasıl Dünyaya gelebilirdi? olsa olsa Allahın  baba olmasıyla mümkündü bu.
          Acaba Hıristiyanlar Allah'a baba derken mecazi bir mana ile mi söylüyorlar yoksa gerçekten cinsel olarak bir Lahuti ve nasuti alakadanmı bahsediyorlar?
           Hasan Hansa bu soruyuda defalarca sordu ama nasuti ve lahuti bir alakanın olamayacağını oda kabul ediyordu. o zaman tek şey kalıyordu o da; Allahın kudretinin babasız bir çocuk yaratabileceğidir.  Ama Ehli kitab Hz Meryeme iftira atmıyorlar ama Allah'a baba diyerek iftira atıyorlar.
            Hans; Hasan kardeşim! benim hiç bir doğruyu kabul etmemek gibi bir korkum yok, ben sadece Din değiştirmekten korkuyorum

Hasan;  Önce Allah cc un Hz İsanın Babasız Dünyaya gelişiyle alakalı ayetlere bir bakalım,

         
Al-i İmran
(59
         Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa'nın durumu, adem'in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol" dedi. O da hemen oluverdi. 

    Yani Allaha göre ikisininde yaratılışında kolaylık zorluk gibi bir fark yoktur. Hz Ademi yaratırkende önce tüm altyapıyı hazırlıyor ve sonra Ruhundan hz Ademe üflüyor. Hz Ademe Ruhundan üflediğini beyan eden ayetler;

    Hicr
(29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.


Secde
(9) Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz! 


Sad
(72) "Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin." 


    Evet bu ayetlerde hz Ademinm topraktan yaratılınca Allah cc kendi ruhundan ona nasıl üflediğini anlatıror. Aşağıdaki ayetlerde de Bakire bir kız olan hz Meryemin rahmine ruhundan nasıl üflediğini anlatıyor;


Enbiya
(91) Irzını korumuş olan kadını da (Meryem'i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık. 


Tahrim
(12) Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem'i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi. 

    Şimdi herkes kendisine sorsun; Allah cc için bu iki peygamberin yaratılışında bir fark var mı?  Hz İsanın bakire hz Meryemden babasız olarak Dünyaya gelişini anlayamayacak bir durum var mı? ve bu Allah için çok basit bir işi kavrayamayarak "baba, ana ve ruh" diye Teslis-üçleme yapmanın anlamı nedir.

Değerli arkadaşım Hans! Din değiştirme diye bir şeyi kabul edemeyiz, zaten Din tektir o da İslamdır. Mesele onu anlamaktır. Doğruyu kabul etmektir. Bütün peygamberlerin aynı dini tebliğ ettiğini ve Dinlerinin adının İslam olduğunu daha önceki bir buluşmamızda izah etmiştik.

Bu konuda ki son nokta şu 2 ayettir;


Al-i İmran
(19) Şüphesiz Allah katında din İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.               
 
Al-i İmran
(85) Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. 


Hans;  Hasan, kafamı iyice karıştırdın, bu konularda başbaşa kalıp araştırmayı düşünüyorum.

          Sizi hafta sonu Kampuste bekliyorm.


     Hasan; tamam Hans

This website was created for free with Own-Free-Website.com. Would you also like to have your own website?
Sign up for free