![]() |
||||
Çağdaş anlayışa göre Din ve Vicdan Özgürlüğü, kişinin istediği dini seçebilmesi ve her şart altında kurallarını uygulama imkânı bulmasıdır. Kehf 29. “De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.” 30. “Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz.” Yani inanmayanların, peygamberleri kabul etmeyenlerin cezası ahirete bırakılmıştır. Şurası da bir gerçektir ki, BM üyelerinden hiçbir ülke tam olarak ne Din ve Vidan Özgürlüğünü ne de Demokrasiyi uygulamamaktadır. Herkesin özgürlük anlayışı kendi hesabına göredir. Ancak İslam’ın Din ve Vidan Özgürlüğüne yaklaşımı ve bu konuda ki ilahi vahiler son derece mükemmel bir yapıdadır. Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki bu günkü Dünya milletlerinin Din ve Vicdan Özgürlüğü anlayışı İslam’ınkinden yüzlerce yıl geridedir. Bu konuda 30 kadının dini giysi iddiasıyla taktıkları peçe hakkında yasaklama kararı çıkaran Avrupa ülkeleri en çarpıcı örnektir. Hal bu ki 1432 yıldır hiçbir İslam diyarında hangi neden ve inançla olursa olsun hiçbir giysi ve aksesuar türüne olumsuz bir yaklaşım görülmemiştir. Bunun aksini iddia eden bir Allahın kulu da asla çıkamaz. Esas olarak insanların zihinsel düşüncelerini eyleme dönüştürürken tek ele alınan konu başkalarına zarar vermemektir. İslam, bütün peygamberlere tebligatları sırasında söylemelerini emrettiği “1- “eğer iman ederseniz doğruyu bulmuş olarak Ahrette de huzur içinde yaşarsınız”. 2-eğer iman etmezseniz Allahın azabı çetindir” (Enfal (25)) gerçeğinden sonra dünyada insanları serbest koymuşlar ve “sizin dininiz size benim dinim bana” (kafirun 6), dedikten sonra “dinde zorlama yoktur” Bakara (256), ölçüsüyle konuyu ilahi mesajla noktalamışlardır. Din ve Vicdan Özgürlüğü konusunda İslamiyet tüm insanlığa geniş bir ufuk çizmiştir. Bu zaviyeden baktığımızda Yahudiler, Hz İsa’yı ve İncili bile kabul etmeyip Allah’ı da hâşâ yerel ve etnik tanrı yaparak, Hıristiyanlarsa son peygamber ve son ilahi mesajı kabul etmeyerek insanlığın karanlıklar içinde kalmasını sağlamışlardır. Hâlbuki İslamiyet tüm peygamberlere ve tüm kitaplara imanı amentünün kesin şartı olarak koymuş ve Din ve Vicdan Özgürlüğünü sonuna kadar açık bırakmıştır. Yahudiler Talmud kanunlarıyla yürüyerek yüzyıllardır diğer insanları ve inanç sahiplerini ikinci sınıf yaratık yerine koymuşlardır. Hıristiyanlar ise, ilk üç yüz yılda Roma imparatorluğundan bekledikleri hoşgörüyü sonraki yüzyıllarda devletleştikten sonra insanlardan ve diğer inanç sahiplerinden esirgemişledir. Halbuki hz İsa aleyhisselam; “düşmanlarınızı sevin ve size eza edenlere dua edin” Matta 5/44, buyurmamış mıydı? İslam’ın nasıl bir Din ve Vicdan Özgürlüğünü önerdiği dinin tarifinde yüzyıllardır yazmaktadır; “ Din fertleri kendi özgür irade ve istekleriyle iki yurtta da mutluluğa eriştirecek ilahi bir kanundur”. “La ikrahe fiddin/dinda zorlama yoktur” bakara 256, ayetini yukarıda da andık, bu ayet İslamın bu konudaki esas görüşünün özetidir. Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhisselam efendimiz, son peygamber olan kendisine ve son ilahi mesaj olan Kur’ana karşı çevresinin kayıtsız kalarak inkârda ısrarları üzerine ruhlarında bazen büyük sıkıntı hissederlerdi. İşte onu rahatlatmak için inebn ayetlerden bazılarını aşağıya alıyoruz. Bunlarda İslam’ın Din ve Vicdan Özgürlüğünün esası vardır. Yunus 99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekun iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın? 100. Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir. Hud (28) Nûh dedi ki: "Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O kendi katından bana bir rahmet vermiş de, siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz halde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?" İnsanlığın 610 yılından beri tek kurtarıcı kulpu olan İslam’ın tüm çağlara meydan okuyan mesajı Kur’anı kerim, Halen muharref olmalarına rağmen, İlahi menşeli olmaları hasebiyle Hıristiyan ve Yahudi toplumlara Ehli kitap adını vermiş ve onlara farklı hükümler getirmiştir. Bu hükümlerden biriside Allahın adının anıldığı Mabetlere olan atıftır. Altta aldığımız ayeti iyice inceleyelim; Hac(40) Onlar, haksız yere, sırf, "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. Milenyumda denen 21. Yüz yıl Avrupa ve Amerika’sında Din ve Vicdan Özgürlüğü konusunda bugün için tarihin yaşanan en iyi dönemi yaşanıyor denebilir. Buna rağmen tüm batı Dünyasının İslam’a ve Müslümanlara karşı bir önyargıları ve çifte standartları hala vardır. Bu önyargı ve çifte standart son yıllarda İslamofobi adını almıştır ve Batının özgürlük anlayışını İslam’ın aleyhine değiştirmiştir. Biz Müslümanlara düşen görev, iyi örnek olarak İslam’ın Dünyaya ve İnsana bakışını tam anlamıyla anlatarak bu imajı kırmaktır. |
![]() |